Yeşil bir başka güzel, gök bir başka mavi olur, insanın içi açılır. Bizim minik oğlak büyür, her yere sürüsü ile gidebilir ,üstelik bir erkek oğlağın sarmaşığa dolanan boynuzlarını görür, ona yardım da eder.İki oğlak dost olur,birbirinden ayrılmaz olurlar. Sonunda aile olup biri ak biri kara iki yavru oğlak sahibi olurlar. İki küçük oyunbaz oğlak.Annelerinden farklı ama aynı. Bu noktaya gelindiğinde bir bahar dalı neredeyse sayfadan çıkıp burnunuza değecekmiş canlılığında keyif içinde beraber dolaşan aileyi kutsar gibi sallanmaktadır. Feridun Oral, engellerin aşılabileceğini, engellerin aile kurmaya bir engel olmadığını,engellerin sevgiye bir engel olmadığını, engellinin engelsize destek olmasının mümkün olduğunu harika resimlenmiş bir anlatı yaratarak göstermiş. Okul öncesi çocuk edebiyatımız bu eser ile çok değerli bir kitap kazandı.Dilerim tüm yuvalar ve ilkokul 1 ve 2. sınıflar engelliliğe yönelik farkındalık kazandırıcı çalışmalarda yararlanırlar.
İkinci tanıtacağım eser Günışığı Kitaplığı Köprü Kitaplardan yayımlanmış. Neslihan Önderoğlu yazmış. Öyküye meraklı olanlarınız hemen anımsayacaktır Önderoğlu 2013 yılı Haldun Taner Öykü Ödülü'nün de sahibi.
Bana Sesini Bırak bir gençlik romanı , kanımca 13 yaşından sonra tüm gençler severek okuyacaklar. Bir defa başlamanız ile bitirmeniz bir oluyor, çok akıcı bir o kadar da heyecanlı. Karakterlere ne olacak, seçimleri nasıl gelişecek soruları peşinizi bırakmıyor.
Roman, boşanmış bir aile çocuğu olan Duygu'nun altı yıldır kedisi Susam ile beraber babası ile yaşamakta olduğunu ancak annesi gittiğinden beri bir müze gibi korumakta olduğu eve babasının yeni eşinin geleceğini anlatarak başlıyor. Önderoğlu'nun ustalığı bir iki detay ile koca bir iç dünyayı vermesi. Daha başlangıçta Duygu'nun anneli babalı zamana nasıl tutunduğunu, müze gibi korunan ev detayı ile kavrıyoruz. Anlatı ilerledikçe Duygu'nun yaz tatili için Ayvalık'a orada ailesinin yanında bir yaşam kurmuş olan annesine gideceğini, Ayvalık'ta bir deniz kazası sonucu yürüyemez olmuş dayısının olduğunu, annesinin mimar olarak çalıştığını ancak dede yadigarı lokmacı dükkanını da dayı ile beraber işlettiğini öğreniyoruz. Duygu,Ayvalık'a gelirken annesini de dönerken beraber götürmeyi ve bu sene kazanamadığı endüstri mühendisliğini gelecek sene hazırlanarak kazanmayı planlamaktadır. Yeni eş Pelin geleli beri babası ile beraber oturmamak için yol aramaktadır. Otobüs yolculuğunda yine Ayvalıklı Uğur ile arkadaş olur. Roman boyunca bir taraftan Uğur-Duygu arkadaşlığını, adım adım yakınlaşmayı izleriz. Bir diğer öykü yürüyemeyen Güner Dayı'nın eski sevdası gitarı ile tekrar buluşması Uğur'un ablası bir ayağı çocuk felci dolayısıyla zayıf kalmış Zehra 'ya gitar dersi vermeye başlaması ile sürer. Bir üçüncü öykü Duygu'nun emektar Gülizar Abla yardımı ile içinde gizli aşçı ile karşılaşması ve yemek yapma konusundaki yeteneğini keşfetmesi ile sürer. Yaz ilerledikçe Duygu, annesinin farklı yüzlerini görür. Mimar olan, iş yerinde çok sevilip sayılan Nesrin Hanım, lokma döken Nesrin Hanım, Güner Dayı'ya güç veren Nesrin Hanım, lokmacı dükkanını gık demeden işleten Nesrin Hanım, babası hakkında tek kelime kötü söz söylemeyen yapıcı Nesrin Hanım. Ana kız giderek yakınlaşırlar. Duygu bir türlü annesine onunla beraber İstanbul'a dönmek istediğini söyleyemez.
Bana Sesini Bırak, sona vardığında tüm bu düğümler çözülür. Duygu geleceği ile ilgili karara varır. Güner Dayı, müzik sayesinde yaşama yeniden tutunur. Duygu, sevmek ve aile olmak ne demek bir kaza vasıtası ile anlar ve ait olduğu yere ve o yere ait şarkıya tutunur. Okura kalan tat umut dolu bir gelecektir.
Bana Sesini Bırak, akıcı kurgusu, Güner Dayı karakteri ile engellinin iç dünyasına başarı ile bakması ve bakmakla yetinmeyip yeni ve mutlu bir yaşamın mümkün olduğunu göstermesi, Duygu karakteri aracılığı ile kendinden beklenen mesleğin değil de doğal yeteneğinin olup seni de mutlu eden mesleğin peşinden gitmenin huzurunu anlatması, Nesrin karakteri ile aile olmak, aile için fedakarlık yapmak, kadın olarak emeğinle ayakta durmak olgularını düşündürttüğü için, ve küçük detaylarla, derin iç dünyalar anlatabildiği ve akıcı aynı zamanda derinlikli kurgu yaratabildiği için çok başarılı bir anlatı. Dilerim çok gençle buluşsun.
Mayıs ayı gelmiş erguvanlar açmış olacak bu yazıyı okuduğunuzda. Cahit Sıtkı Tarancı ile veda edeyim.
BAHAR GELİYOR
Damlardaki kar, saçaklardaki buz ,
Kanı kaynayan suya dar geliyor.
Haberin var mı? Oluklardan
Akan su sesinde bahar geliyor.
Duy güneyden estiğini rüzgarın ;
Göreceksin neler olacak yarın.
Yuvada çırpınan yavru kuşların
Uçmak hevesinde bahar geliyor.
Sevgiyle, kitapla,baharla kalın.
Ayfer Gürdal Ünal
ahru@tnn.net
|