asistanın isyanı

Miyase Sertbarut, bu kez yapay zekânın yaratıcılığa etkisini, yapay zekânın yaratabileceği etik sorunları, yapay zekâ bir gün benlik ve özerklik kazanırsa sonuçları neler olabilir sorularını işaret ediyor ve roman karakterleri aracılığı ile tartışmaya açıyor.


Bu ay tanıtmak istediğim kitap Asistanın İsyanı, Tudem Ya-yınları tarafından yayımlan-dı. Yazarı Miyase Sertbarut hakkında 2020 yılında şöyle bir değerlen-dirme yapmışım:
“Daha önce de yazmıştım. Çağdaş ya-zarlarımızdan Miyase Sertbarut, dil usta-lığının yanı sıra güncel konuları eleştirel bakış açısı ile ele almayı, kurduğu anlatılar-da yazmayı, yazmak üzerine düşünmeyi, yazmanın insana katacaklarını hiç hissettir-meden kurgunun içine yerleştirmeyi seven bir yazar. Cesur. Bu ay tanıtacağım iki kitabı bu özellikleri kapsamakla kalmıyor, soluk soluğa okunası bir gerilimle de ilerliyor.” Bk: https://ayfergurdalunal.com/tr/cgy/225.html


Burada vurguladığım dil ustalığı, güncel konulara eleştirel yaklaşım, yazmak üzerine düşünmek ve soluk soluğa okunmak özel-liklerini Asistanın İsyanı’nda fazlası ile bu-lacaksınız.


Miyase Sertbarut, bu kez yapay zekânın yaratıcılığa etkisini, yapay zekânın yarata-bileceği etik sorunları, yapay zekâ bir gün benlik ve özerklik kazanırsa sonuçları neler olabilir sorularını işaret ediyor ve roman karakterleri aracılığı ile tartışmaya açıyor.


Romanın ana kahramanı beş yıldır ata-namayan Türk Dili ve Edebiyatı mezunu Hikmet, işsizlikten bunalmasın, yaşama küsmesin diye anneannesinin desteği ile bir kafe açar ve adını Şans Kafesi koyar. Torun anneanne arasındaki isim tartışma-sı yukarıda vurguladığım dil ustalığına bir örnek olarak gösterilebilir.


Kafeye isim ararken anneanne torun değişik seçenekleri değerlendirip Kafe Şans’ı içlerine daha çok sindirmişken, Hikmet bu ismin Türkçe kuralına uygun olmadığını düşünüp Şans Kafesi ismi üzerinde durur. Aldığı ekle ‘kafes’ anlamını da barındırması hoşuna gider. Böylece şansı da kafeslemiş olacaktır. Bu bölüm dilin olanaklarını, çağ-rışımlarını, anlam zenginliklerini göster-mesi bakımından Sertbarut üslûbunun iyi bir örneğidir. İsim seçimini Hikmet deko-rasyonda kullanacağı kafeslerle de destek-leme kararı alır.


Şans Kafesi’nin ilk müşterileri hemen yakındaki lisenin üç öğrencisi olur; Özge, Funda ve Aras. Hikmet, onların siparişleri-ni sunarken kendisini öğrencisine garson-luk yapan bir öğretmen kadar kötü hisseder, biz de okur olarak iç dünyamızda atanamayan öğretmenlerin geçimlerini sağlamak için yaptıkları değişik işlerde hissettikle-rini düşünürken buluruz. Hikmet bu işi geçici olarak yaptığını, bir kitabı yayınlanıp piyasayı sarstığında asıl gönlünde yatan aslan olan yazarlığa dört elle sarılacağını düşünür. Sonra “piyasayı sarsmak” deyi-minden kendi utanır. Bir kitap yazıp bitirmiş, yayınevlerine yollamış ama hiçbir yanıt ala-mamıştır.


Usta yazarımız daha 17. sayfada ana ka-rakterini, ana karakterin umutlarını, umut-suzluk ve sıkışmışlıklarını bize anlatmış, yan karakterleri sunmuş okuru şimdi ne olacak beklentisine sokmayı başarmıştır.


Anlatının ana eksenini oluşturacak yapay zekâya roman yazdırma fikrini Hikmet bir türlü basılamayan kitabı ve kendine ait kuşkuları ile karışan kafasının içindeki ses-lerden kurtulmak için sığındığı Twitter’da bulur. Popüler konu başlıklarından biri #dijital edebiyatçı idi ve İngiltere’de yapay zekâ tarafından üretilen bir metnin ünlü eleş-tirmenlerce çok beğenildiğini anlatıyordu. Hikmet, yapay zekâ ile üretilen metinlerin araştırmasına girişince böyle bir asistanı olsa ve onun yazdıklarına hızla sahip olsa sonra üstünden geçip okunabilir roman haline getirse ne güzel olur diye düşünmeye başlar.


Aklından bu düşüncelerin geçmesi ile Amerika’da Wisconsin Üniversitesi’nde bulunan daha lise yıllarından yapay zekâyı düşünmüş arkadaşı Yunus Ersin gelir. Ondan yardım istemeye karar verir. Yardım, Sera Gold isimli yapay zekâ programı ile gelir ve Hikmet’in yazarlık hayallerinin önü açılır.
Hikmet, yapay zekâ asistanı Sera Gold ile ilerler ve kendini hiç sorgulamazken kafenin müdavimlerinden Aras, coğrafya sorularını “hack”ler.


Bundan gerisini detaylandırmayacağım çünkü Sertbarut’un bu romanı hem güncel-liği ile hem tartıştığı felsefi sorunlar itibarıy-la yakın ilgiyi hak ediyor. Üstelik 12 yaşından itibaren evinizdeki gençlerle birlikte tartışa-cağınız, olasılıkları birlikte değerlendirece-ğiniz gençlerin çok ilgisini çeken bir konuyu boyutlandırarak, düşündürerek sunuyor.


Yapay zekâ ile birlikte yaratılan bir eserde telif hakkını nasıl yorumlamalıyız? Eser kime ait olur? Yapay zekâ bir gün gelip benlik, özerklik kazanırsa ne olur? Onun eylemlerinden kim sorumlu olur? Yapay zekâ his duyabilir mi, duyduğunu anlarsak ona makine gibi mi, his duyan varlık gibi mi davranmalıyız?


Teknolojinin olanaklarını kullanarak bir yaratı ortaya konduğunda ona “benim” demek etik midir?
Kelimelerin ruhu var mı? Eğer bir yazar kelimelere ruh üfleyen ise yapay zekâ bu ruhu üfleyebilir mi?
Dijital dünyanın dışında başka bir dünya var mı? İleride de olacak mı? Edebiyatın sa-ğaltıcı etkisi her iki dünya içinde geçerli midir hatta dijital dünyada edebiyatın sağaltıcı etkisi olabilir mi?
Tüm bu sorular kafamda üşüşürken ve Türkiye’den kelimelere ruh üfleyen bir Miyase Sertbarut iyi ki çocuklar için yazıyor ve bu kitabı dilerim dünyada ilgi görsün diye düşünürken telefonuma bir arkadaşımdan mesaj geldi. Şu adrese baktığınızda görece-ğiniz gibi https://www.amazon.com/Plas-tic-Poetry-Hundred-Artificial-Intelligen-ce-ebook/dp/B09YMKBF5D yapay zekâya iç dünyasını ve hislerini haiku formunda an-latması komutunu vermişler ve ortaya çıkan haikular Plastik Şiir başlığı ile Amazon’da ve yazarı Yapay Zekâ olarak belirtilmiş. Tüm proje girişte anlatılıyor ve başında bir Türk, Görkem Selçuk Akyüz var.


Eskiler bu duruma tevafuk diyorlar değil mi?
Asistanın İsyanı ile 12 yaşından itibaren tüm çocukların ve gençlerin buluşmasını dilerim.
Bitirirken Oruç Aruoba’nın bir   haikusu ile veda edeyim:
En son sarı Gül / Fırtınaya dönük / Ama Güneş’e de
Yaşam size fırtına değil güneş getirsin bolca. Sevgiyle, kitapla kalın.


Ayfer Gürdal Ünal
Ayferunal53@gmail.com